Arkadaş seçimi önemlidir. Ancak ne var ki arkadaş seçimi kadar zor bir şey yoktur. İnsanlar arkadaşlarının kendileriyle aynı şeyleri sevmesini, aynı şeylerden nefret etmesini isterler. Ancak herşey bununla bitmez ki. Bence arkadaş demek, hep birbirlerinin arkasında olmak demektir. Hiç bir zaman, ne olursa olsun yüz çevirmemek demektir. Ufacık şeyler yüzünden aranızın bozulmamasıdır mesela. Arkadaş dediğin, yaptığın küçük yanlışları dahi yüzüne söylemelidir ama bu yanlışlar yüzünden sana küsmemelidir. Arkadaş dediğin, ağladığın zaman yanında olmalıdır. Arkadaş dediğin, düşünce sana güler ama seni asla yerde bırakmaz. Arkadaş demek, sırdaş demektir, dost demektir, kardeş demektir. Ama böyle bir arkadaş bulmak zordur. Tabii ki dört dörtlük bir arkadaş aramak yanlış. Arkadaş seçiminde önemli olan kendinize yakın hissettiğiniz biri olmasıdır, Mesela yanında istediğiniz gibi saçmalayabileceğiniz, ya da sırlarınızı hiç düşünmeden anlatabileceğiniz biri. Böyle bir arkadaşa ya da böyle arkadaşlara sahip olanlar ne kadar şanslı olduklarını bir daha düşünsünler bence. Eğer gerçek bir dosta sahipseniz, onu asla bırakmayın. Hep arkadaşın yapması gerekenleri söyledik. Ama biliyorsunuz ki bunların hepsi sizin içinde geçerli. Dostluk, gerçekten anlatılmaz bir şey. Ne mutlu bu anlatılmaz şeye sahip olanlara!
14 Aralık 2014 Pazar
12 Aralık 2014 Cuma
NO PAIN NO GAIN
“No pain, no gain.” diye bir söz vardır İngilizcede. Anlamı
çile yoksa kazanç ta yoktur gibimsi bir şey. Açıkçası bunun çok doğru bir söz
olduğunu hepimiz biliyoruz. Aslında bu sözün anlatmak istediği şeyi tek bir
cümleyle özetleyebiliriz. “Başarı tepesine çiçekli yollardan gidilmez.”.
Başarmak istiyorsak önümüze çıkacak olan engellerin riskini alarak yola
çıkmalıyız. Ve ne olursa olsun engellerden yılmamalıyız. Çünkü aslında engeller
bizi yıldırmak için değil, daha da hırslandırmak için vardır. En baştaki
sözümüze dönelim şimdi. Bu sözün Türkçe karşılığı “Zahmet olmazsa rahmet
olmaz.” Olurdu heralde. :D Bu deyiş her
insan geçerlidir bir bakıma. Yukarıda başarmak filan dedik ama, işte ne biliyim
hayatta bir amacı olmayan, bir şeyi başarmaya çalışmayan insanlar bu sözün
onların üzerinde etkisinin olmadığını sanmasın. Bir kere hayatta bir amacı
olmayan insan olmamalıdır. Şu an düşünün. Ve eğer amacınız olmadığı kanısına
varırsanız hemen kendinize bir amaç bulun. Çünkü amaçsız yaşayan insanların
mutlu olduğu kimse tarafından görülmemiştir. Amacınızı buldunuz mu? Tamam,
şimdi de bu amacı yerine getirmek için yapabileceklerinizi düşünün. Diyelim ki
sınava gireceksiniz ve amacınız da bu sınavdan geçmek. Bu amacı
gerçekleştirebilmenin birçok değişik yolu vardır değil mi? Öncelikle herkesin
bildiği bir yöntem: çalışmak. Bundan başka kopya çekmek, çalışıyorum diye
kendini inandırıp aslında çalışmamak, büyüklerin duasını istemek gibi değişik
ve bazıları saçma olan yöntemler de olabilir. Dua isteyebilirsiniz evet ama bu sizin çalışmanıza gerek kalmadığını göstermez. Bu sınavdan geçmekte size en
faydalı olacak olan çalışmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz. Belki kopya çekerek
de yırtabilirsiniz. Ancak bu sadece bir kere olur. Sınavı geçmek için çalışarak
biraz zahmet çekmelisiniz. Bir kere şansınız yaver gidebilir. Ama bu, her zaman
böyle olacağını göstermez. Bir şeyler yapmak, bir şeyleri başarmak istiyorsanız
siz de herkes gibi uğraşmalısınız. İnsanın amacı uğruna zahmet çekmesi kötü bir
şey değil. Zor da değil. İnsan amaçları için bazı bedeller ödemeyi bilmeli.
Çünkü başarı yolunda elleriniz cepte ilerleyemezsiniz.
6 Aralık 2014 Cumartesi
MUTLU İNSANLAR NEDEN MUTLU?
Yani demek istediğim mutlu olmak o kadar da zor olmamalı. İnsanlar mutluluğu parada pulda aramamalı. Hatta bence bu dünyada mutlu olmak için yeterince vaktimiz olmayabiliyor. Mutluluğumuzu sonsuz hayata saklamak daha mantıklı olmaz mı? Tabi orda mutlu olmak için de çalışmalıyız. Bu dünyada mutsuz mutsuz, somurtarak dolaşın demiyorum tabi ki. Bu dünyada da mutlu olmalıyız. Ve eğer mutlu olmak istiyorsak küçük şeylerle mutlu olabilmeyi öğrenmeliyiz. Başımıza gelen kötü olayları tekrar tekrar düşünüp üzülmektense, bu olaylardan ders almalıyız. Geçmişe takılı kalmamalıyız. Elimizdekilerle mutlu olmayı öğrenmeliyiz çünkü mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip olanlar değil, sahip olduklarını en iyi şekilde değerlendirebilenlerdir.
23 Kasım 2014 Pazar
İNSANIN VAZGEÇİLMEZİ: PAYLAŞMAK
İnsan, paylaşmazsa zevk alamaz hayattan.Düşünün bir. Siz güzel bir haber aldığınızda bunu kendinize mi saklıyorsunuz, yoksa hemen sevdiklerinizle mi paylaşıyorsunuz? Evet, hemen paylaşıyorsunuz. Çünkü paylaşılmayan sevinçlerin bir anlamı kalmıyor. üzüntünüzü paylaştığınızda bir arkadaşınızla, ailenizle ya da herhangi biriyle, azalmıyor mu canınızın sıkkınlığı? Dertleşmek deriz ya. Ondan işte. Rahatlatır insanı bir yandan da. Paylaşınca azalır bütün yükler. İnsan, başına gelen onca olayı, olaylara bağlı olarak hissedilen duyguları,hayallerini, düşüncelerini tek başına kaldıramaz, paylaşmalıdır. Paylaşmalıdır ki yükü azalsın, hem kolayca yoluna devam edebilsin, hem de yanında arkadaşları bulunsun.
9 Kasım 2014 Pazar
İNSAN
Ruhun bakımı ancak imana kavuşmakla olur. İmanla buluşmamış bir ruh, ne yapılırsa yapılsın hep biraz sıkkındır. Bediüzzaman da demiş: "İman insanı insan eder belki insanı sultan eder. Öyle ise insanın vazife-i asliyesi iman ve duadır." Bu dünyadaki asıl görevimiz iyi bir meslek sahibi olup para kazanmak filan değil. Asıl görevimiz İMAN ve DUA. Asıl görevimiz ALLAH`IN RIZASINI KAZANMAK. Çünkü ancak böyle mutlu olabiliriz. Ruhumuz ancak böyle kurtuluşa erer.
2 Kasım 2014 Pazar
GERÇEK MUTLULUK
İnsanlar ne istediklerini bilmiyor. Ne istediklerini, nasıl istediklerini ve asıl neden istediklerini bilmiyorlar. Evet, çoğu isteğimizin bize göre bazı sebepleri var. Ancak bu sebeplerle sadece kendimizi kandırıyoruz. Bir araba, bir ev, bir iş, para, tonlarca kıyafet, arkadaş, eş... Bunları ne için istiyoruz hiç düşündünüz mü? Mutlu olmak için mi?
Eğer gerçekten mutlu olmak istiyorsanız mutluluğu bu gibi şeylerde aramayın. Evet elinizde olmayan şeyler, siz hiç sahip olmadığınız için sizin gözünüzde bir hayli değerli. Ama bir araba sizi mutlu edemez. Para sizi mutlu edemez. Belki arkadaş yaşam sevincinizi arttırabilir. Fakat asıl mutluluk nedir biliyor musunuz? Tüm kalbinizle Allah'a teslim olmak. Bundan daha güzel ne olabilir ki? Bütün kainatın sahibine, Yaradan'a bağlanmak... İnsan düşününce anlayamıyor gerçekten. Diyorsunuz mesela "Ya kardeşim ne mutluluğu olacakmış" gibisinden. Ama öyle bir mutluluk oluyor ki. Hayatta gerçek bir amacınız oluyor. Sizin hayattaki asıl amacınız ne? Meslek sahibi olmak mı? Ortalama 60-70 senelik ömrünüzde meslek sahibi olmak için okuyacaksınız, iyi bir işiniz olacak, evleneceksiniz, yaşlanacaksınız ve sonra her insanın olduğu gibi siz de bir gün dünyadan silineceksiniz. Peki sonra ne olacak? Sonrası için hiç yatırım yaptınız mı? 60-70 senelik bir ömür için çok çalıştınız, çabaladınız. Peki ya sonsuz hayatınız için bir şey yaptınız mı?
Günümüzdeki en büyük sorunlardan biri de insanların inandığı gibi yaşamıyor olması bence. Adam ben ahiret hayatına inanıyorum diyor, ama işi gücü eğlence. Sonsuz hayatı için kılını bile kıpırdatmıyor. Gerçekten inanmak mıdır bu? İnsanın içinde var aslında. İnsan bu çünkü, bir şeye inanmalı. Ve önemli olan doğru şeye inanmalı. İnandığı gibi de yaşamalı. Evet belki zor, belki şuan dünya daha çekici ve güzel. Ama emin olun bu dünyanın güzelliği sahte. Mutluğu yanlış yerlerde aramayın. Mutluluk size çok yakın.
Eğer gerçekten mutlu olmak istiyorsanız mutluluğu bu gibi şeylerde aramayın. Evet elinizde olmayan şeyler, siz hiç sahip olmadığınız için sizin gözünüzde bir hayli değerli. Ama bir araba sizi mutlu edemez. Para sizi mutlu edemez. Belki arkadaş yaşam sevincinizi arttırabilir. Fakat asıl mutluluk nedir biliyor musunuz? Tüm kalbinizle Allah'a teslim olmak. Bundan daha güzel ne olabilir ki? Bütün kainatın sahibine, Yaradan'a bağlanmak... İnsan düşününce anlayamıyor gerçekten. Diyorsunuz mesela "Ya kardeşim ne mutluluğu olacakmış" gibisinden. Ama öyle bir mutluluk oluyor ki. Hayatta gerçek bir amacınız oluyor. Sizin hayattaki asıl amacınız ne? Meslek sahibi olmak mı? Ortalama 60-70 senelik ömrünüzde meslek sahibi olmak için okuyacaksınız, iyi bir işiniz olacak, evleneceksiniz, yaşlanacaksınız ve sonra her insanın olduğu gibi siz de bir gün dünyadan silineceksiniz. Peki sonra ne olacak? Sonrası için hiç yatırım yaptınız mı? 60-70 senelik bir ömür için çok çalıştınız, çabaladınız. Peki ya sonsuz hayatınız için bir şey yaptınız mı?
Günümüzdeki en büyük sorunlardan biri de insanların inandığı gibi yaşamıyor olması bence. Adam ben ahiret hayatına inanıyorum diyor, ama işi gücü eğlence. Sonsuz hayatı için kılını bile kıpırdatmıyor. Gerçekten inanmak mıdır bu? İnsanın içinde var aslında. İnsan bu çünkü, bir şeye inanmalı. Ve önemli olan doğru şeye inanmalı. İnandığı gibi de yaşamalı. Evet belki zor, belki şuan dünya daha çekici ve güzel. Ama emin olun bu dünyanın güzelliği sahte. Mutluğu yanlış yerlerde aramayın. Mutluluk size çok yakın.
25 Ekim 2014 Cumartesi
ÖZGÜRLÜK
Özgürlük insanın vazgeçilmez bir parçasıdır. Özgürlüğe sahip olmayan bir insan, hayatından zevk alamaz. Hatta bir nevi ölü gibidir. İstediği şeyleri yapamadığından yaşamak bile ona zevk vermez. Bunu sömürge ülkelerdeki insanlardan anlayabiliriz. Zorla çalıştırılırlar, zorla istemedikleri şeyleri yapmak zorunda kalırlar. Özgür olmak, her yönden özgür olmak demektir. İnsan yapmak istediği şeylere kendi karar verebilmeli, istediği şeyi özgürce düşünebilmeli, hayal edebilmelidir. Tabi bu paragraftan insanın sonsuz derecede özgür olması gerektiği gibi bir sonuç ortaya çıkabilir. Ancak "İnsanın özgürlüğü; istediği her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasıdır.". Her insanın özgürlük anlayışı farklıdır aslında. Biri istediği her şeyi yapmak ister, bazıları yapabildiklerinin yeterli olduğunu söyler. Fakat bildiğiniz üzere her insanın özgürlüğü diğer insanın özgürlüğünün başladığı yerde biter. İnsanı kısıtlayan kurallar olması insan hayatını kötü etkiliyormuş gibi görünürken, aslında bu kuralların bizim için, toplum için faydaları vardır. Bugünkü okullarda, iş yerlerinde olduğu gibi kuralların olması gereklidir ve insanların bunlara uymalarına önem verilmelidir. Toplumsal açıdan da düşünürsek bizim milletimize özgü bazı görgü kuralları vardır. Bu kurallara uymak insanlarımız için önemlidir. Siz de bilirsiniz. Yaşlı bir dede veya nine görgüsüzce bir hareket, davranış görse hemen yadırgar, yakınır.
Konuyu çok ta dağıtmamak gerek şimdi. :D Demek istediğim, özgür olmak her insanın isteyeceği bir şeydir. Ancak emin olun, dünyada herkes istediği her şeyi yapabilecek bir derecede özgür olsaydı burada yaşanmazdı.
Konuyu çok ta dağıtmamak gerek şimdi. :D Demek istediğim, özgür olmak her insanın isteyeceği bir şeydir. Ancak emin olun, dünyada herkes istediği her şeyi yapabilecek bir derecede özgür olsaydı burada yaşanmazdı.
10 Ekim 2014 Cuma
UMUDUNUZU KAYBETMEYİN
Her zaman umut vardır. Asla ve asla "Hiç umut yok." demeyin. Çünkü siz gelecekte ne olacağını bilemezsiniz. Evet hiçbir insanın ileride ne olacağını bilebilme gibi bir kabiliyeti yok. Bu yüzden umudumuzu kaybettiğimiz, üzüldüğümüz, pes ettiğimiz, "Kesin kaybettim!" dediğimiz zamanlar, sadece kendi kafamızdan uydurduğumuz düşünceler ve tahminlerden ibarettir. Başarmak kolay bir şey değildir. Ancak siz umudunuzu kaybetmediğiniz sürece başarma şansınız hala var demektir.Umudunuzu kaybederseniz, elinizi her şeyden çekmiş olursunuz ve artık bir umudunuz, amacınız kalmadığından ne yapsanız boşa gider. Umudunuz kalmadığından, her şeyi isteksiz yaparsınız zaten. İsteksiz olduktan sonra da, yaptığınız işten verim elde etmek çok ta mantıklı değildir. Evet, umudunuzu kaybetmek başarı yolunda sizi büyük hayal kırıklıklarıyla karşı karşıya bırakabilir. Ancak umut sadece başarıyla alakalı da değil. Beklediğiniz bir haber olabilir mesela. O haberin iyi ya da kötü olacağı belli değildir ve siz meraktan delirirsiniz. Çevrenizdeki insanlar sizin kötü düşünmenize sebep olabilir. Oysa ki sizin için yararlı olacak bir şey varsa o da olumlu düşünmek ve umudu kaybetmemek olur. Olumlu düşünürseniz olumlu sonuçlar alırsınız. Ki bunu yapmak o kadar da zor değil. Aklınıza elbette kötü düşünceler gelebilir ancak işin önemi de buradadır. Kötü düşünceleri umursamayıp olumlu düşünmek, hep umutla bakmak. Hiç bir zaman umudunuzu kaybetmemeniz dileğiyle...
7 Ekim 2014 Salı
NİYETİ ALLAH RIZASI OLANIN GAYRETİ BOŞA GİTMEZ
Bir Kurban Bayramı daha geldi geçti. Akrabalar ziyaret edildi, kurbanlar kesildi, çocuklara şeker ve harçlıklar verildi, kaçan inekler kaçtı, yakalananlar yakalandı... Ama insanlar hala aynı. Herkes Allah rızası için kurban kesti, etlerin bir bölümünü dağıttı. Ancak biz farzlar gibi sadece yapılması gereken şeyleri mi Allah rızası için yapmalıyız? Elbette hayır! Yaptığımız her işi, her bir şeyi Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalıyız. Çalışmak mesela. Eğer bir doktorsanız, Allah rızası için hastalara yardım etmelisiniz. Sadece para için değil. Eğer bir öğretmenseniz, Allah rızası için çocuklara bir şeyler öğretmelisiniz. Eğer bir bakkalsanız Allah rızası için bir şeyler satmalısınız. Bunlar çok fazla. Üstelik sadece meslekler için geçerli değil bu durum. O'nun rızasını kazanmak, bizim bu dünyadaki en büyük görevimiz. Bu yüzden elimizden geldiğince yaptığımız işlerin sebeplerinin arasında "Allah rızasını kazanma" nın da olmasına önem vermeliyiz. Ne olursanız olun. Öğrenci, mühendis, tüccar, iş adamı, berber, fırıncı, çöpçü, işsiz... Çünkü önemli olan ne olduğunuz değil nasıl biri olduğunuzdur. Siz yaptıklarınızı Allah için yaparsanız, yaptıklarınız hayırlı olur.
4 Ekim 2014 Cumartesi
ESKİDEN BÖYLE MİYDİ?
28 Eylül 2014 Pazar
KİMİM BEN?

İnsanın kendini tanıması konusu çok geniş çaplı bir konu aslında. Yunus Emre `nin bir sözü vardır bilirsiniz: "İlim ilim
bilmektir, ilim kendin bilmektir...". İnsanın kendini bilmesi ilimdir demek ki.
Bir yönden de insanın kendini bilmesi, tanıması demek bu dünyadaki amacını bilmesi demektir. Yaratılış gayesi nedir insanın mesela? İnsanlar başıboş bir şekilde eğlenmek, yiyip içmek için mi yaratılmış? Elbette hayır. Kainatta
her şeyin olduğu gibi insanın da
görevleri vardır. Bu kadar nimet şükürsüz bırakılmamalıdır. Görevlerinin bilincinde olup, asıl hayatı için hazırlık yapmalıdır insan. Kendini tanımak oldukça
önemlidir bu noktada. Kendini tanıyan insan, yaratıcısını da tanır. Bir fabrika gibi çalışan vücudumuza bakın. Bizim hiç bir şeyden haberimiz yokken içimizdeki organlar deli gibi çalışıyor. Hatta şöyle demeliyim:
çalıştırılıyor. Biz
kendimiz çalıştırmıyoruz, akılsız bir organın da kendi kendine çalışacak hali yok. Öyleyse elbette bütün bunları kontrol eden, çalıştıran biri var.
Kulağımız, burnumuz,
dilimiz... Hepsi etten. Ama hepsinin görevleri farklı. Burnumuza "Haydi, kokuları almak senin görevin."
diyen biz miydik? Evet dostlarım, konu uzadıkça uzuyor, sonsuza uzanıyor. Kendimizi tanımamız gerek. Olduğumuz halimizi sevmemiz ve diğer insanların görüşlerini umursamamız gerek. Sonsuz
bir hayatımızın olduğunu ve buna hazırlık yapmamız gerektiğini unutmamamız gerek. Kendimizi unutmamamız gerek. Çünkü kendimizi unutursak Rabbimizi de unuturuz,
gaflet içinde kalırız.
Yazar
20:15
0
yorum
başkaları,
hayat,
insan,
kendi,
kendini sevmek,
kendini tanımak,
kim olduğunu bilmek,
sonsuz hayat
27 Eylül 2014 Cumartesi
SPOR

Günümüzde insanlar öyle bir hale gelmiş ki adam koltuktan kalkıp kumandayı almaya bile üşeniyor. Ben de öyleyim. Günümüzdeki insanların çoğu böyle. Peki bu hareketsizlik sorununa bir çözüm yok mu? Var tabii. Her sorunun bir çözümü vardır. Eğer siz gün boyunca bir yerlerde oturuyorsanız, sürekli televizyon seyrediyorsanız, gününüzü bilgisayar başında geçiriyorsanız hareketsiz kalıyorsunuz demektir ki bunun iyi bir şey olmadığını siz de biliyorsunuz. Bu hareketsiz kaldığınız zamanları telafi edebilmek için spor yapmak çok faydalı olabilir. Hem vücudunuz için hem de ruhunuz için faydalıdır spor. Spor yapmanın birçok faydası da vardır ayrıca. Stresi azaltır, kemik erimesi riskini düşürür, kas kaybını engeller, sindirimi kolaylaştırır, kanser ve kalp hastalıkları riskini azaltır. Hatta Amerika Alzheimer Birliği’ne göre fiziksel aktivite zihinsel bozuklukların önüne geçiyormuş. Spor dediğimiz şey çok çeşitli aslında. Yüzme, koşma, futbol, basketbol, voleybol, plates... O kadar çok spor var ki. Size uygun olan birini düzenli olarak yaptığınızda faydası olacaktır. Gördüğünüz gibi spor yapmanın faydaları gerçekten çok. Sağlıklı kalmak için de önemli. Yani bu yazının özet cümlesi "Spor yapın sağlıklı kalın!" olurdu herhalde.
20 Eylül 2014 Cumartesi
HAYATINIZIN KAPTANI SİZ OLUN

İnsanlar sürekli çevrelerinde yeni şeyler görürler. Bazen de bunlara sahip olmak isterler. Kendilerinde olmayan şeyleri kıskanırlar. Tabi bunu genel olarak söylüyorum. Oysa insan kendisi için yaşamalıdır sadece. Diğer insanların ne yaptığı, ne giydiği, nasıl davrandığı ilgilendirmemelidir insanı. Diyorum ya işte, kendisi karar vermelidir insan bütün bunlara. Ne yediğine, ne içtiğine, nasıl giyinmesi gerektiğine, davranışlarına... Başkalarından kopya çekmemeliyiz. Kendi hayatımıza kendimiz yön vermeliyiz. Düşünün mesela. Gemide sadece bir kaptan vardır ve gemiyi yöneten odur. Eğer kaptan bir hata yapsa gemi batar yada batabilir. Siz de hayatınızda büyük hatalar yapmamak için, yanlışlara düşmemek için kendi hayatınızı kendiniz yönetmelisiniz. Hayatınıza yön veren kişi başkaları değil siz olun. Kendi hayatınızı kendiniz yaşayın. İnsanların sizi yargılamasından korkmayın. Hatta kendinizle gurur duyun, kendi hayatınıza sahip olabildiğiniz için. Bu yazıyı okuyan ve ailesiyle yaşayan arkadaşlar kendi hayatını kendi yönetme tarzını yanlış anlayıp özgürlük arayışlarına girebilirler ki bu arkadaşların konuyu yanlış anladıklarını itiraf etmek zorundayım. Herkes kendi hayatına kendi yön vermelidir. Ne konuda olursa olsun. Tabii ki başkalarından yardım alabilirsiniz ancak ipleri onların ellerine veremezsiniz. Kendi hayatını kendin yaşamak demek, her şeye kendinin karar vermesi gerektiği demek değil, sadece kaptanlıktan çıkmadan, tayflarından yardım almaktır. Benden bugün bu kadar. Hoşça kalın...
18 Eylül 2014 Perşembe
HER GÜN ÇALIŞAN KAZANIR
Okullar başladı malum. Yazmak bu günlerde daha bi zor. Okul dediğimiz şey, çoğu öğrencinin korkulu bir rüyasıdır. "Ben okulu çok seviyorum." demeyeceğim şimdi. Dersleri ben de sevmiyorum. Eğer sen de öğrenciysen ve sen de dersleri sevmiyorsan bu yazdıklarımı okumalısın. "Dersleri sevmeye çalış." dersem çok klasik olacak biliyorum. Demeyeceğim de zaten. Bazı dersleri sevmesen bile çalış. Çalışma dediğim şey herkese göre değişir tabi. Biri günde yüz soru çözebilirken, diğeri on soru çözmekte bile zorlanabilir. Bu nedenle, sen ne kadar soru çözebiliyorsan o kadar çöz. Günde sadece beş soru mu çözebiliyorsun? Tamam, çöz ama "her gün". Püf noktası da burada zaten. Boşuna söylememişler değil mi "Taşı delen suyun gücü değil, sürekliliğidir." diye. Önemli olan çalışmayı sürekli yapmak. Demek istediğim asıl şeylerden biri de çok çalışmak başarıyı getirmez, sürekli ve düzenli çalışmakla başarıyı elde edersin. Ne kadar çalışabilirsen o kadar çalış, ama her gün çalış. Evet, bugün benden bu kadar. Sonra görüşmek üzere...
15 Eylül 2014 Pazartesi
PAYLAŞMAK
Hayatımız boyunca durmadan bir şeyleri paylaşırız. Öğrendiklerimizi, daha önceden bildiklerimizi, eşyalarımızı, yemeğimizi, evimizi, sevgimizi, üzüntülerimizi, sevinçlerimizi… Hayat paylaşmanın üzerine kurulu gibidir sanki. Paylaştıkça çoğalır her şey. Arkadaşlarımızla, ailemizle, tanıdıklarımızla hatta bazen tanımadıklarımızla bile paylaşırız bir şeyleri. Çok güzel bir his yeşertir insanın içinde. Şöyle ki, kardeşimle ilk başta paylaşmak istemediğim bir çikolatayı, daha sonra onunla paylaşırsam o çikolatanın tadı daha bir lezzetli olur sanki. Veya bildiğin bir bilgiyi, yardıma ihtiyacı olan biriyle paylaşınca gurur duyarsın kendinle, mutlu olursun. Öyle bir şey ki, yapmayınca üzülüyor insan. Paylaşmak ister istemez herkesin yaptığı bir şey bence. Her insan paylaşır, paylaşmalıdır da. “Paylaşılan bir sevinç iki kat olur, paylaşılan bir acı yarıya iner.” demiş Cicero. Ne de güzel demiş! Aynen de öyle değil mi? Acılarımızı azaltmak için dostlarımızla dertleşmez miyiz? Güzel bir haber alınca hemen tanıdıklarımıza da haber vermek istemiyor muyuz? Paylaşmak insanın doğasında var. İnsan paylaşmazsa mutlu olamaz. Kısacası, HAYAT PAYLAŞINCA GÜZEL.
14 Eylül 2014 Pazar
DÜŞÜNCENİN GÜCÜ
13 Eylül 2014 Cumartesi
ACELE GİDEN ECELE GİDER
12 Eylül 2014 Cuma
KOŞUN, TA Kİ HEDEFE ULAŞANA KADAR
Yeniden başladık koşmaya. Koşuyoruz, koşuyoruz, koşuyoruz…
Önümüzde dümdüz bir yol var. Ama, o da ne? Ayağımız takıldı bir taşa.
Sendeledik, ama düşmedik. Hızlanıp koşmaya devam ettik. Şimdi yolun göründüğü
kadar düz ve engebesiz olmadığını biliyoruz. Derken yine ayağımız takılıyor, bu
sefer daha büyük bir taşa. Düşmemek için yalpalıyoruz ancak bir işe yaramıyor maalesef.
Her tarafımız toz toprak içinde kaldı şimdi. Yılmıyoruz yine de. Ayağa kalkıp
koşmaya başlıyoruz yeniden. Hızlanıyoruz gittikçe. Bu sefer de
ayakkabılarımızın bağcıkları bela oluyor başımıza. Ayaklarımız birbirine
giriyor. Ne ara çözüldüklerini hatırlamıyoruz bile. Hızlıca bağcık işini
halledip yola koyuluyoruz tekrardan. Hedefe çok yaklaştık. Yüzümüzde bir
tebessüm oluşmaya başlamışken önümüze bir dere çıkıyor, çok geniş bir dere. “Buraya
kadarmış.” demekten alıkoyamıyoruz kendimizi. Dizlerimizin üstüne çökerek
umutsuzca bakınıyoruz. Ama birden, içimizdeki “Başaramazsın, artık pes et.”
seslerinin arasından ufacık bir fısıltı duyuyoruz: “Yola devam et, her zaman
bir umut vardır.” O fısıltı içimizdeki kediyi bir aslana çeviriveriyor adeta.
Ayağa fırlayıp dere boyunca koşmaya başlıyoruz. Baya bir yol koştuktan sonra
yoruluyoruz. Yine tam içimizdeki “Yapamazsın!” sesi bizi ele geçirecekken bir
köprü görüş alanımıza giriyor. Öyle mutlu oluyoruz ki, delice bağırmaya
başlıyoruz. Köprüden geçip koşmaya devam ediyoruz. Ta ki hedefe ulaşana kadar.
Bazen, hatta çoğu
zaman bir şey yapmaya çalıştığımızda hayat önümüze birçok engel çıkarır.
Yukarıdaki yazıda taşların olduğu gibi. Bazen kendi hatalarımız yüzünden
tökezleriz. Bağcıkların çözülmesi gibi. (Ki onları gerçekten sağlam bir şekilde
bağlasaydık çözülmelerine imkan kalmazdı.) Bazen de hedefe çok az bir mesafe
kalmıştır ancak önümüze çıkan o son engel sabrımızı taşırır ve bizi pes etmeye
zorlar. Tıpkı yukarıdaki dere gibi. Fakat biz ne olursa olsun bu zorluklara
karşı gelmeliyiz. Hedefe ulaştığımızı hayal ederek, yılmadan koşmaya devam
etmeliyiz. Çünkü vazgeçmemek yapabilmenin
yüzde 95’idir. Engel ne kadar büyük olursa olsun, mutlaka bir çözüm yolu
vardır. İşte bu yüzden istediğiniz hedefe ulaşmak sizin elinizde. HAYDİ, KOŞMAYA
BAŞLAYIN. DÜŞERSENİZ, SABRINIZ TAŞARSA, VAZGEÇMEK İSTERSENİZ İÇİNİZDEKİ
FISILTIYI DUYUN VE KOŞUN. TA Kİ HEDEFE ULAŞANA KADAR.
11 Eylül 2014 Perşembe
EYVAH UNUTTUM!
10 Eylül 2014 Çarşamba
HER İNSAN FARKLI BİRER DÜNYA
Yazar
22:33
0
yorum
duygular,
dünya,
farklı,
farklılıklar,
fiziksel,
hayaller,
hisler,
insan,
manevi dünya
9 Eylül 2014 Salı
BAŞKASININ GÜNAHINA AĞLAYAN ADAM'I DUYDUNUZ MU?
Uyanalım diye uyanık olan, ebediyen gülelim diye ağlayan adamı tanıyor musunuz? Kendi günahına ağlayamayanların günahına bile ağlayan adamı biliyor musunuz?
Bediüzzaman Said Nursi hayatı boyunca insanları iman yoluna çağıran, en kötü insanlara bile merhametle bakabilen, hayatının çoğu yaşadığı dönemde İslam'ı çökertmeye çalışanlar yüzünden hapislerde geçen, günümüzde okunan Risale-i Nur'ların müellifi olan bir insandır. Evet, o da bizim gibi insandı. Ancak onda öyle cevherler vardı ki... Düşünsenize; "Bu milletin imanını selamette görürsem cehennem alevleri içinde yanmaya razıyım." diyebiliyor!
Öyle biri ki; paradan, makamdan, şanda, şöhretten hep kaçtı. Hediyeleri bile kabul etmezdi. Dünyavi maksatlar için yanına gelenleri kabul etmedi.
Talebeleri vardı. İşçi, ayakkabıcı, bakkal, berber, memur... Hatta katil ve hırsızlar! Çünkü onda öyle bir şefkat vardı ki, onun olduğu bir hapishane adeta bir medrese haline geliyordu. En sevgisiz, en taş kalpli adamlar bile onun şefkatiyle yumuşuyor, iman ediyorlardı. Ayrıca sadece insanlara karşı değil, hayvanlara karşı da çok şefkatliydi.
Eserlerini yazarken çok zorlandı. Onu engellemeye çalışanlar oldu.Hapisteyken zehirlenmeye ve öldürülmeye çalışıldı. Ama o, Allah'ın da yardımıyla ısrarla iman davasını devam ettirdi, eserlerini yazdı. İmkan kısıtlılığından dolayı kibrit kutularına yazması gerekti, yine yazdı. Çünkü insanları kurtarmalıydı, kurtarmak istiyordu.
İman öyle bir şey ki arkadaşlar, onun da deyişiyle: "İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder. Hakiki imanı elde eden adam, kainata meydan okuyabilir." İşte bu yüzden, böylesine önemli bir dava için: "Bir Said değil, bin Said feda olsun!" dedi.
Dünya şeylerine hiç önem vermezdi. Çok az yerdi. Düşünün bir, biz bir günde bile çeşit çeşit yemekler yerken bir ekmek ona bir hafta yetiyordu. Bir elbisesini yıllarca giyerdi.
İnsanlar onun eserlerini okuyup yola geliyorlar. O, eserlerindeki bu muhteşem tesirin kendinden kaynaklanmadığını söyler, Kur'an ve ihlasa bağlardı.
Kelimeler bu büyük Üstad'ı anlatmaya yetmiyor arkadaşlar. Onu anlatmak için değil bir sayfa, cilt cilt kitaplar lazımdır. Ancak ben burda son noktayı koyuyorum. Hoşça kalın!
Yazar
18:45
0
yorum
Bediüzzaman Said Nursi,
dünya,
eser,
günah,
iman,
iman davası,
insan,
merhamet,
Risale-i Nur,
şefkat
8 Eylül 2014 Pazartesi
BİRİ ÖN YARGI MI DEDİ?
Zamanla tanırız insanları. Zaman her şeyin ilacıdır derler
ya. Hah aynen öyle işte. Zaman geçtikçe her şey yerli yerine oturur. İlk
gördüğümüz, sadece adını bildiğimiz insanların nasıl biri olduklarını
bilemeyiz. Neleri sevdiğini, nasıl yaşadığını, amacının ne olduğunu. Onlar hakkında düşündüklerimiz ön yargı olur, bazen iyi bazen kötü. Oysa bir düşünsenize, hiç tanımadığımız insanların dış görünüşüne bakarak onları yargılamak nasıl da kötü bir şey! Bu yüzden
“ön yargı” gerçekten çok yanlış bir davranış. Bir söz görmüştüm: “Hepimiz önyargıyı kötüleriz, ama hala önyargılıyız.” diye. Maalesef
bizim durumumuzu çok iyi anlatıyor. Yanlış bir davranış olduğunu çoğumuz
biliyoruz ancak birçok kez istemeden ya da isteyerek ön yargılı
davranabiliyoruz. Bunun kendimize yapılmasını istemeyiz değil mi? O halde kendimize
yapılmasını istemediğimiz bir şeyi başkalarına da yapmamalıyız. Bunu herkes
bilir. Asıl zor olan uygulamaktır. Ayrıca söylemekte fayda var: bilip de
uygulamadığımız bilgiler ileride bizim başımızı yakabilir, canımızı acıtabilir.
Son olarak herkesin sadece kendi olması gerektiğini ve bir
başkasının kötü yönlerini eleştireceğine kendine bakıp ön eleştiri yapması
gerektiğini söylüyorum. Biliyorum, bunu yapmak gerçekten çok zor. Enistein’in
bir sözü vardı: “Önyargıları yok etmek,
atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur.”. Fakat ne kadar zor olursa olsun
bunu başarmak için çabalamalıyız. “Her şeyde de çabalamak gerekiyor yahu!”
diyeceksiniz, eee napalım bedava peynir sadece fare kapanında!
7 Eylül 2014 Pazar
YÜZMENİN FAYDALARI
Malum yaz aylarındayız. Herkes denize koşuyor. Bende
yüzmenin faydalarını az biraz anlatmak istedim. Araştırdığımda, ben de birçok
şey öğrendim.
Ancak burada önemli olan "yüzme" egzersizini düzenli olarak yapmaktır. Baştaki cümlede söyledim: herkes denize koşuyor diye. Ancak yaz aylarında denizde yüzmenin "spor" olmayacağını biliyorsunuzdur heralde. :D Ama ben yinede suya girmenin faydaları olacağını düşünüyorum. Hatta suyun verdiği rahatlık, stresleri ve gerilimleri berraklığıyla alıp götürmesi bile yeter bence. Evet, benden bu kadar sevgili arkadaşlar. Hepinizin iyi bir tatil geçirdiğini umaraktan görüşmek üzere diyorum!
6 Eylül 2014 Cumartesi
ÇIRPINIŞ
Zaman durmadan akıyor. İnsanlar zaman geçtikçe çırpınıyor. Bazıları hayatlarını geliştirirken, bazıları hepten batağa düşüyor. Bazıları ise hiçbir ilerleme kaydetmeden olduğu yerde duruyor. Bütün bu çabalar ne için? Tüm bu koşuşturmalar bir gün yok olacak olan dünya için mi? Evet, ne yazık ki çoğumuz dünya için çırpınıyoruz. Çırpınmamız, çabalamamız gereken çok ama çok daha önemli şeyler varken, "üç günlük" bile diyemeyeceğimiz hayatın peşinden koşmamız da neyin nesi? Üç günlük bile diyemiyoruz hayatımıza çünkü bir dakika sonra bile yaşayacağımızın garantisi yok. E madem garantimiz yok, neden bu kadar çok dünyanın peşindeyiz? Sen, ben, o, biz... Herkes! Sonsuz bir hayat varken, ne zaman biteceği belli olmayan bir hayata yatırım yapılıyor. Ancak bu dünyaya yapılan yatırımların hepsi bu dünyada kalıyor. Bakın koskoca padişahlara, devlet adamlarına, varlıklılara... Yanlarında tek bir şey götürebilmişler mi? Kanuni Sultan Süleyman bile bir elinin tabutunun dışında bırakılmasını istemiş; insanlar koskoca padişahın bile elinin boş gittiğini görsünler diye! Madem bunları biliyoruz, uygulamalıyız da. Hayatımız sadece bu dünyadan ibaret değil. Bizim asıl hayatımız daha başlamadı. Toprağın altında çiçek açmayı bekleyen bir tohum gibiyiz. Az da olsa, asıl hayatımız için yatırım yapmalıyız. Az da olsa diyorum, çünkü "az", hiç yoktan iyidir.
5 Eylül 2014 Cuma
HAREKETE GEÇ!
Örneğin bir kitap yazmak istiyorsanız, yazar olmayı hayal
ediyorsanız en azından bunu yapmaya çalışmalısınız. Önceden hiç kitap yazmayı
denemediyseniz yazıp yazamayacağınız bilemezsiniz ki! Deneyin ve görün. Şu sözde de dendiği gibi "Eğer yapmak istediğini ya da olmasını umduğunu düşünmeye devam edersen, onu yapmazsın ve gerçekleşmez." (Joe Dimaggio) Sadece düşünmek yetmiyor yani. İçinizde “Bunu sakın
deneme!

Olay bu, HAREKETE GEÇ!
Bu arada sakın unutmayın: "Binlerce kilometrelik bir yolculuk ilk adımın atılmasıyla başlar" (Lao Tzu)
4 Eylül 2014 Perşembe
HUYLU HUYUNDAN VAZGEÇER Mİ?
Son olarak insanın zor da olsa gerçekten isterse ve
çabalarsa huyundan vazgeçebileceğini savunuyorum. En başta ki cümle ile ters
oldu galiba, evet. Ama son kararım budur. Ancak şöyle ki “Can çıkar, huy
çıkmaz.” diye bir söz de var. Burdan da huyun değişmesinin gerçekten zor
olduğunu herkes anlayabilir sanırım. Neyse, sonraki yazımda buluşmak üzere hoşça
kalın!
3 Eylül 2014 Çarşamba
HİÇ KAFANIZIN İÇİNDE OTURAN BİR GORİL HİSSETTİNİZ Mİ?
Yazar
17:54
0
yorum
baş ağrısı,
baş ağrısına iyi gelen şeyler,
bitki çayı,
bitkisel yöntemler,
eskiler,
goril,
hap,
patates
2 Eylül 2014 Salı
ANILAR
Anılar bizi biz yapan şeylerdir. İyi de olsa kötü de olsa
anılarımızla yaşamayı öğrenmemiz gerekir. Onlara sahip çıkmamız gerekir. Çünkü
anılar bizimle beraber yaşarlar. Evet, kötü anılarımız da olur elbette. Ancak
bu kötü anılar bize hayatın her zaman tozpembe olmadığını hatırlatır. Pişmanlık
duyduğumuz, üzüldüğümüz, kızdığımız, hayal kırıklığına uğradığımız kötü
anılarımız bizlere ders vermek için beklerler içimizde. Aynı hataya tekrar
düşmememizi sağlarlar. Tabi her üzücü olay hata değildir. Burası biraz karıştı.
Toparlamaya çalışırsak, anılar bizim hayatımızdır. Anılar bizim geçmişimizdir.
Geçmişimiz olmadan geleceğe adım atamayız. Hiç kimse mükemmel değildir.
Herkesin geçmişinde ona yara açan ya da onu mutluluktan havaya uçuran anıları
vardır. Önemli olan bunlarla yaşamayı öğrenmektir.
Yazar
17:23
0
yorum
anılar,
ders vermek,
geçmiş,
gelecek,
hayal kırıklığı,
iyi anılar,
kötü anılar,
üzülmek
1 Eylül 2014 Pazartesi
ASLA PES ETME!
Birçok insan, o kadar yol kat ettiği halde daha fazla
dayanamayıp pes ettiğinden başarıya ulaşamaz. Bu noktada “pes etmek” çok önemli
bir dönüm noktasıdır. Ya pes edersiniz, ya da devam edersiniz. Özellikle bu,
sabırsız insanlar için daha da dayanılmaz bir durumdur. Hevesle başladıkları
bir işe başarısızlıkla sonuç verebilirler pes ettikleri zaman. Aslında
yaptığımız bazı işlerde önemli olan fazla yapmak değil, “devamlı” yapmaktır. “Taşı
delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir.” misali. İşte tam da bu
nedenden ötürü pes etmek, hayal
kırıklığı ve başarısızlık gibi birçok kötü şeyi beraberinde getirir. İnsan pes etmemeyi öğrenmeli bence. Ne olursa olsun,
önüne hangi engel çıkarsa çıksın yoluna devam etmeli. Asla yılmamalı. Başarıya
ulaşmak, sandığımız kadar kolay olamayabilir çünkü. Gerçekten başarıya ulaşmak
isteyen insan, karşılaştığı zorluklara karşı göğüs germeli ve onları atlatıp
yoluna devam etmelidir. İşte tüm mesele bu. Pes etmek veya etmemek.
Yazar
19:53
0
yorum
başarı,
başarısızlık,
dönüm noktası,
engel,
hayal kırıklığı,
iş,
pes etmek,
zorluk
31 Ağustos 2014 Pazar
SAKA KUŞUNA DAİR BİRKAÇ ŞEY
Saka kuşu serçegillerden olmakla
birlikte ırkı oldukça zengindir. Kırmızı, siyah, kahverengi, sarı, beyaz gibi
renklerde tüylere sahip olan, ayrıca desenleriyle de ilgi çeken saka kuşu
kafeslerde beslenen kuşlardan biridir. Çok ta güzel ötüşü vardır. Duysanız
içiniz geçer, hayallere dalarsınız. :D Boyu ortalama 13 santimetredir.
Genellikle ağaçlık yerlerde yuva yaparak ve sürü halinde yaşar. Yuvasını yerden
ortalama 6 metre yüksekte yapar. Kendi yaşam alanında deve dikeni tohumuyla
beslenir. Dişi saka kuşu üreme döneminde altı adet yumurta bırakır. Ayrıca
üreme döneminde 3 kez kuluçkaya yatabilir. Kömürcü
sakası, Ak gerdan saka, Kasım sakası, Keneset, Mart sakası gibi türleri de mevcuttur.
Bunlar daha çok bilinenleridir. Saka kuşu, çok güzel mi güzel, neşeli mi neşeli
bir kuştur. Ve yazar burada, daha söyleyecek bir şey bulamayınca kaçar.
Görüşmek üzere!
Yazar
20:10
0
yorum
ağaçlık,
desen,
deve dikeni tohumu,
kafes,
kuluçka,
ötüş,
saka kuşu,
serçegiller,
yumurta
30 Ağustos 2014 Cumartesi
RUHUNU YÜZÜNE GİYECEK KADAR CESUR MUSUN?
Olduğun gibi görünmek çok zor iştir, cesaret ister. Cidden, bakmayın kolay söylendiğine. İnsan bir ömür harcayabilir olduğu gibi görünmek için. Şöyle bir şey de var ama: insan "olduğu gibi görünmek" lafını duyunca aklına ilk "ben kimim?" sorusu geliyor. Ya da "Ben nasıl biriyim?" , "Ben neyim?" gibi benzer sorular. Bir bakıma kendisini sorguluyor yani. Ve bu sorulara cevap vermek hayatı çok sade olan bir adam için bile hiç kolay değildir. Düşünsenize, daha bu sorulara bile cevap veremezken, olduğumuz gibi görünmek ne kadar zordur. Yani, demek istediğim şey filan yok aslında. Bu konu öylesine aklıma geldi ve bende bir şeyler karalamak istedim. Sandığımızdan daha derin bir konu. Ama çok derinlere inmekte iyi değilim. "Olduğu gibi görünmek" az insanın başarabildiği çok güzel bir şey. Mevlana'nın meşhur sözünü bilirsiniz: "Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.". Ne diyelim. Ne mutlu olduğu gibi görünen insanlara!
29 Ağustos 2014 Cuma
GÜZEL GÖRMEK
Hayatımızda
bazı sıkıntılar olur. Zor zamanlar geçiririz. “Ah Bu Şikâyetler!” yazımda da
anlattığım gibi bu sıkıntılı zamanlarda şikâyet etmeye başvurabiliyoruz. Oysaki
daha mutlu bir hayat yaşamak istiyorsak her şeyi güzel
görmeliyiz. Bediüzzaman Said Nursi’nin de bir sözünü hatırlatmak
isterim: “Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır.” Yani demek istediğim, gönül gözüyle görmeye çalışmalıyız. Aslında sadece sıkıntılarımızı değil her şeyi güzel görmeye
çalışmalıyız. Tabi bu, günümüzde biraz zor. İnsanlar üçkâğıtçılık,
dolandırıcılık peşinde. Fakat biz yine de bardağın dolu tarafına bakmalıyız
değil mi? Yani sonuç olarak hayattan lezzet almak istiyorsak güzel görelim,
güzel düşünelim. Hoşça kalın!
28 Ağustos 2014 Perşembe
BAŞARIYA GÖTÜREN YOLLARDAN BİRİ: HAYAL KURMAK
27 Ağustos 2014 Çarşamba
KEŞKELER
Keşkeler,
insanın canını yakan, pişman olmasına neden olan şeylerdir. Ne kadar canımızı
yaktığımızı bilsekte, hep “keşke” vardır dillerimizde. Kendi yaptığımız yanlışların,
başkalarının yaptıklarının yada sadece rastladığımız olayların diğer tarafını
hayal ederiz. Şöyle ki: “keşke” deriz, “böyle olsaydı.”. “keşke” deriz,
“yapabilseydim.”. Bir yandan da kendini avutur aslında insan. Ama ne yaparsa
yapsın, pişmanlıkları gittikçe onun yüzüne vurulur, acıtır. Zaten insan “keşke”
derken pişmanlığını belirtmez mi? Ama unutmayın “keşke” dediğiniz, olmasını
istediğiniz şeyler gerçekte olsaydı, belki de şuan olduğunuz durumdan daha kötü
bir halde olabilirdiniz. Şunu demek istiyorum yani; “Her işte bir hayır
vardır.” derler ya. O istediğiniz şeyin size olumlu etki edeceği garantisi yok
sonuçta. Mesela zengin olmak; evet herkes bunun kendisi için iyi olacağını
düşünebilir. Ama belki de bu dileğiniz gerçekleşse bütün arkadaşlarınızı
kaybedeceksiniz yada bencilleşeceksiniz. Ne bileyim. Sadece iyi yönlerine bakmayalım
diyorum. Çünkü bazen bizim göremediğimiz kötü yönleri de olabilir. Kısacası
“keşke”lerle geri gelmeyecek olan değerli zamanımızı harcamaya gerek yok. Hatta
geçmişin keşkeleri şu anımızı çalan bir hırsızdır. Değer mi şu anımızı
mahvetmeye?
26 Ağustos 2014 Salı
KENDİNE GÜVEN!
İlkokuldayken bende
öyleydim. Kendime güvenmediğimden midir yoksa utandığımdan mıdır bilmem ama
hocaların derste hiç söz almadığım konusundaki şikayetlerini hatırlar gibiyim.
:D Doğrusu bunun iyi bir şey olduğunu kimse savunamaz. Bu sadece küçük bir
örnekti. Hayatımızda karşılaşacağımız bazı durumlarda özgüven yetersizliği çok
daha ciddi sorunlara yol açabilir. İşte bu yüzden, kaybetmek istemiyorsanız ilk
önce kendinize güvenmeyi öğrenin. Asla kendinize küçümseyici şeyler söylemeyin,
kendinizi zavallı biri olarak görmeyin. Aynanın karşısına geçin ve kendinize
olan güveninizi arttıracak şeyler söyleyin. Bu yazıma da burada son noktayı
koyuyorum. Görüşmek üzere, diyorum ve kaçıyorum.
25 Ağustos 2014 Pazartesi
MANEVİ MUTLULUK
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)