
İnsanın kendini tanıması konusu çok geniş çaplı bir konu aslında. Yunus Emre `nin bir sözü vardır bilirsiniz: "İlim ilim
bilmektir, ilim kendin bilmektir...". İnsanın kendini bilmesi ilimdir demek ki.
Bir yönden de insanın kendini bilmesi, tanıması demek bu dünyadaki amacını bilmesi demektir. Yaratılış gayesi nedir insanın mesela? İnsanlar başıboş bir şekilde eğlenmek, yiyip içmek için mi yaratılmış? Elbette hayır. Kainatta
her şeyin olduğu gibi insanın da
görevleri vardır. Bu kadar nimet şükürsüz bırakılmamalıdır. Görevlerinin bilincinde olup, asıl hayatı için hazırlık yapmalıdır insan. Kendini tanımak oldukça
önemlidir bu noktada. Kendini tanıyan insan, yaratıcısını da tanır. Bir fabrika gibi çalışan vücudumuza bakın. Bizim hiç bir şeyden haberimiz yokken içimizdeki organlar deli gibi çalışıyor. Hatta şöyle demeliyim:
çalıştırılıyor. Biz
kendimiz çalıştırmıyoruz, akılsız bir organın da kendi kendine çalışacak hali yok. Öyleyse elbette bütün bunları kontrol eden, çalıştıran biri var.
Kulağımız, burnumuz,
dilimiz... Hepsi etten. Ama hepsinin görevleri farklı. Burnumuza "Haydi, kokuları almak senin görevin."
diyen biz miydik? Evet dostlarım, konu uzadıkça uzuyor, sonsuza uzanıyor. Kendimizi tanımamız gerek. Olduğumuz halimizi sevmemiz ve diğer insanların görüşlerini umursamamız gerek. Sonsuz
bir hayatımızın olduğunu ve buna hazırlık yapmamız gerektiğini unutmamamız gerek. Kendimizi unutmamamız gerek. Çünkü kendimizi unutursak Rabbimizi de unuturuz,
gaflet içinde kalırız.