Dışarıdan ne sesi olduğunu anlayamadığım ambulans sireni
benzeri sesler gelirken ben oturmuş müzik dinleyerek geçmişte çektiğim
fotoğraflara bakıyorum. Beş dakika öncesinde pencereden gördüğüm manzara sonucu
düşünüyorum. Belli ki kaza olmuş. Düşünsene, şuan orada birkaç insanın hayatı
ellerinden gitmek üzere. Onları sevenlerin de dünyaları kararmak üzere. Ölüm
bir gerçek ama neden bu kadar ağır? Anlayamıyoruz belki de yeterince bu dünyada
olan ve biten şeyleri. Bir kaza oluyor, hayretle izliyoruz, yaralılara şifa
diliyoruz, yakınlarına sabır diliyoruz, Allah korusun diyoruz ve hayat bizim
için sürüp gitmeye devam ediyor. Oysa ki bu kaza sonucu kim bilir kaç insanın
hayatı kim bilir ne kadar çok değişti. Biz olsaydık ya orda? Garip. Hayat dediğimiz
şey sanki sonsuzca sürüp gidecek gibi. Her an küçük dertlerle dertlenmemiz,
elimizde olmayan her şeyi ihtiyaç olarak görüp onları elde etmeye çalışmamız,
vaktimizi en güzel şekilde eğlenerek geçirmeye çalışmamız, gelecekteki
yaşamımız için sürekli bir şeyler biriktirmeye çalışmamız bundan değil mi? Ama
ya o kazada biz olsaydık şuan? Belki de onca yaptığımız plana rağmen hayatımız
bir anda kesilmiş ve planlarımız duman olup gitmişti. “Madem bu kadar kolay
hayatın bitmesi, neden bu kadar uğraşıyoruz tüm bu planlamalarla?” diye
soruyorum kendi kendime. Bilmiyorum. Bir yandan gereksiz gelirken bir yandan da
itiraz ediyorum kendime. Ne kadar yaşayacağımız belli olmasa bile, bu hayatı
havada savrulan bir karahindiba tohumu gibi belirsiz bir şekilde süzülerek harcamak
doğru olmaz diye düşünüyorum. Evet olmaz. Peki sonumuz geldiğinde yaptığımız
planların hepsi boşuna gitmeyecek mi yine de? Ne için plan yapmıştık? “Hele bir
meslek sahibi olayım da ondan sonra rahata ereceğim.”, “10 sene sonra kendimi
yüksek bir mevkide görmek istiyorum bu yüzden sıkı bir şekilde çalışmalıyım.”,
“Bir dahaki yaz tatile çıkabilmek için para biriktirmeliyim.” vs. vs. vs. Belki
de tüm bunları elde edemeden bir kaza da bizim başımıza gelecek. Tüm bu
planların suya düşmesine neden olan şey: Ölüm. Peki öldükten sonra ne olacak?
Bir boşluk mu, bir hiç mi? Dünyada yapılan milyarlarca planların hepsi bir hiç
olup gidecek mi? Belki de bazı planlar bizi sonsuz yaşama ulaştırmak üzere
vardır ve keşfedilmeyi bekliyorlardır. Ne? Sonsuz mu yaşam? Böyle bir şeyi
düşünemiyorum. Aklım bunu hayal edebilecek güçte değil. Çünkü benim yaşadığım
dünyada her şey sonlu. Her yediğim çikolata bitiyor, her sevdiğim beni bu
dünyada bırakıp gidiyor, gençliğim son buluyor, her izlediğim film de bitiyor.
Ama ne büyük bir teselli sonsuz bir hayat olabilecek olması! Buna inanmak
istiyorum. Ve bunun için plan yapmak istiyorum. Çünkü görüyorum ki diğer
planlarların hepsi yıkılıp yok olacak ben öldüğümde. Bir kazada, bir hastanede,
bir denizde veya bir evde… Herkese olduğu gibi bana da olacak. Gözlerimi son
defa yumacağım bir daha açmamak üzere. Ölüm bir gerçek ama neden bu kadar ağır?
Sonrasında karşılaşacağımız şeyleri bilememekten mi? Bilsek ya? Hafifleyecek mi
ölümün bizdeki anlamı? Bilmiyorum. Sadece zamanımı değerli olduğuna inandığım
şekilde geçirmek istiyorum. Evet sonsuz bir hayat var buna inanıyorum. Ama
mutlu bir hayat mı acılı bir hayat mı buna ben karar vereceğim. Şuanda, burada,
bu dünyada. Davranışlarımla, yaptıklarımla, maneviyatımla. Bir telefon
alabilmek için aylardır hayal kurmak ve para biriktirmeye çalışmak beni
kurtarmayacak. Belki hastanede gördüğüm yaşlı bir teyzeye halini hatırını
sormak kurtaracak beni. Tüm bunları bilmeme rağmen ben de sanki bu dünyada
sonsuz kalacakmış gibi yaşıyorum. Evet sonu olmayan bir yaşam var ama bu
dünyada değil. Olamaz da. Baksanıza bir şu dünyanın haline? Bu kadar
zalimlikler, adaletsizlikler.. Bu mazlumların hakkını alacağı bir yer olmalı.
İşte sonsuz yaşam orada olmalı. Herkesin yaptığının karşılığını aldığı bir yer.
Evet var. Var ama neden hala böyleyim? Neden tüm saatlerimi çöpe atıyorum? Bunu
da bilmiyorum. Bilmediğim çok şey var. Bilip de uygulamadığım çok şey var.
Bildiğim ise bilmediklerimin yanında koca kainatta bir kum tanesi kadar kalır
belki de. Neyse hayırlısı olsun.
1 Haziran 2020 Pazartesi
20 Ağustos 2015 Perşembe
TERÖR İLLETİ
Her gün farklı yerlerden şehitler veriyoruz. Allah hepsinin mekanını cennet etsin inşallah. Ama millet olarak duyarsız mıyız biraz pek anlayamadım. Çoğu kimse yine kendi derdinde. Ellerimizi kaldırıp belki biraz dua etsek, ummadığımız kadar faydalı olabilir belki de. Zaten elimizden başka bir şey de gelmez. İşin içine pek siyaset karıştırmak istemem ama, yinede şunu söylemeden edemeyeceğim. Keşke bu terör illetini bitirmek için daha etkili yöntemler kullansalar. Yakalıyoruz, göz altına alıyoruz. Yahu adam vatan haini. Ama yine içerde onu kendi paramızla besliyoruz. Osmanlı'da öyle miydi? Vatan hainleri asılmıyor muydu? Zaten bu kadar büyük bir örgüt göz altına almalarla filan bitecek gibi değil. Neyse dediğim gibi pek siyaset karıştırmak istemem. Tek isteğim duanıza onları da katmanız. Çünkü her gün ölüm korkusuyla başa çıkmak kolay değil.
29 Haziran 2015 Pazartesi
DOĞU TÜRKİSTANDA KATLİAM!
Kendi soyumuzdan, kardeşimiz olan insanlar sırf Müslüman oldukları için katlediliyorlar! İnsafsız Çin, Doğu Türkistandaki kardeşlerimize aman vermiyor. Oradaki zengin yer altı kaynakları için milyonlarca insanı katletmek nedir?! Üstelik Çin, gelirlerinin %40`ını Doğu Türkistandan sağlıyormuş. Yazıklar olsun. Hele ki böyle mübarek bir ayda, kardeşlerimiz katledilirken sessiz kalmayalım. Dualarınızı eksik etmeyin. İnsanlık namına hiç bir şeye sahip olmayan Çinliler, şimdiye kadar 60 milyon Türk`ü öldürmüşler. 60 milyon kendi kanımızdan insan öldürülmüş, ve hala bu soykırıma devam ediliyor. Allah kardeşlerimizin korusun, onlara yardımetsin. Ve lütfen siz de dualarınızı eksik etmeyin. #StopTerorismInChina #DoğuTürkistanKanAğlıyor
Yazar
16:19
0
yorum
#DoğuTürkistanKanAğlıyor,
#StopTerorismInChina,
Çin,
Doğu Türkistan,
katliam,
soykırım
25 Haziran 2015 Perşembe
NE ZAMAN ÖLECEĞİZ?
Ne zaman öleceğinizi biliyor musunuz? Tahmin edin mesela, kaç yaşlarında ölürsünüz? 60, 70, 80? Hayır, hepsi yanlış. Ne zaman öleceğinizi bilemezsiniz. Kimse bilemez. Hani bazı hastalara doktorlar der ya, şu kadar ömrü kalmış diye. İşte o bile gerçek değildir. Doktorların da bu kadar kesinmişçesine bilgi vermesi de bir acayip zaten! Düşünün bir. Bir dakika sonrası için garanti verebilir misiniz? "Bir dakika sonra ben kesinlikle canlı olacağım." diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Her an her şey olabilir. Evde yayılarak oturuyor musunuz? Deprem olmayacağı, aniden bir yangın çıkmayacağı ne malum? Sokakta mı yürüyorsunuz? Direksiyon hakimiyetini kaybeden bir sürücünün size çarpmayacağı ne malum? Örnekleri çoğaltabilirsiniz. Demek istediğim şey, ölümün vakti yok. Her an gelebilir. Risale-i Nur külliyatından bu konuyla ilgili bir kesit paylaşacağım:
"Ey nefis! Eğer şu dünya hayatına müştaksan, mevtten(ölümden) kaçarsan kat'iyen bil ki HAYAT ZANNETTİĞİN HÂLÂT, YALNIZ BULUNDUĞUN DAKİKADIR."
Peki ölüm her an gelebilirse, biz ne yapmalıyız?
Yapmamız gereken tüm şeyler, bir cümleyle özetlenebilir. Allah'ın her an bizi gördüğünü bilerek, hissederek yaşamak. Eğer O'nun her an bizi gördüğünü bilirsek, kötü şeyler yapmamaya çalışırız. Bu elbette kolay değil. Ancak başlamak, başarmanın yarısıdır. Ozaman hadi başlayalım. Hele de bu mübarek ayda başlamak, ne kadar da güzel olur!
22 Haziran 2015 Pazartesi
ORUCUN EN MÜKEMMELİ
Ramazan ayındayız, oruç tutuyoruz. Fakat yaptığımız şey gerçekten oruç tutmak mı, yoksa sadece midemizi aç bırakmak mı? Oruç demek, yemek yememek demek değildir sadece. Oruç tutma, bütün organlarla yapılması gereken bir iştir. Risale-i Nur'dan bu konuyla ilgili çok güzel bir alıntı yapmak istiyorum:
"Orucun ekmeli (mükemmeli) ise: Mide gibi bütün duyguları; gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani: Muharremattan (haramlardan), malayaniyattan (boş, gereksiz işlerden) çekmek ve her birisine mahsus ubudiyete (kulluğa) sevketmektir."
Biraz daha açalım. Demek istediğim, oruç tutarken kötü şeyler yapmaktan kaçınmalıyız. Yalan söylemek, dedikodu yapmak gibi. Bütün azalarımızla birlikte oruç tutmalıyız. Gözlerimizi harama bakmaktan sakındırmalıyız. Kulaklarımız haram şeyler dinlemek yerine Kur'an dinlemeli. Dilimiz yalan söyleyip, dedikodu yapmak yerine Kur'an okumalı. Peygamber efendimizin(sav) de bu konuyla ilgili bir hadisini paylaşayım:
"Oruç perdedir. Biriniz birgün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa 'Ben oruçluyum!' desin (ve ona bulaşmasın)."
Demek oruç tutarken, her şeyimizle oruç tutmalıyız. Çünkü orucun en mükemmeli, bu şekilde tutulandır.
18 Haziran 2015 Perşembe
HOŞGELDİN EY ŞEHR-İ RAMAZAN!
Uzun zaman sonra yeniden yazıyorum. Biliyorsunuz, bugün on bir ayın sultanı olan Ramazan ayının birinci günü. Oruçlusunuz değil mi? Merak etmeyin, yemeklerden uzun bir süre bahsetmeyeceğim. Ramazan ayı öyle bir ay ki, bu ayda huzursuz olmak imkansız. Bakın Ramazan ayının önemi hakkında İmam-ı Rabbani hazretleri ne diyor: Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur.
Buradan anladığımız üzere Ramazan ayını çok iyi değerlendirmemiz gerekmektedir. Boş şeylerle uğraşmak yerine faydalı şeylerle uğraşmalıyız. Çünkü bu ayda yaptığımız iyi şeylere verilen sevaplar diğer aylara göre kat kat fazladır.
Ramazanda şeytan bağlanır. Ancak bir nefsimizin olduğunu da unutmamak gerekir. Ramazan ayı nefsi terbiye etmenin en güzel zamanıdır. Eğer nefsinizin kölesi olmak istemiyorsanız -ki bahsettiğim şey gerçekten çok tehlikeli bir durum- nefsinizi terbiye etmelisiniz. Nefsi terbiye etmek nasıl olur diyecek olursanız, kısaca bir özetleyelim. Normal zamanlarda bir sevap aslında on yazılır. Ancak ramazan ayında bin yazılır. Üstad Bediüzzaman'ın da dediği gibi: "Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şaban-ı Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çıkar."
Sadece bunu bilseniz Ramazan ayının ne kadar faziletli olduğunu anlarsınız zaten. Ramazan ayını boş geçirmeyin. Düşünsenize bir; sadece bir sayfa Kur'an okusanız bin sayfa okumuş gibi olacaksınız! Daha ne olsun. Sevap kazanmak o kadar kolay ki. Şeytan bağlanmış, sevaplar katlanmış... Nefsinize de biraz hakim olursanız, bu ay sizin için çok faydalı geçecektir. Son olarak bir duayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur, azat olur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Allahü teala, bu mübarek ayda Onun şanına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin razı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin! Amin. (Mektubat)
10 Şubat 2015 Salı
ZAMANINIZI DOLDURUN
İnsanlar koşuyor. Bir o yana bir bu yana. Kimse zamanın sandıklarından çok daha hızlı geçtiğini anlamıyor. Bir haftanın geçmesini sabırsızlıkla beklerken, bir bakıyorsunuz üç yıl geçmiş oluyor. "Ey gidi günler..." diye başlayan cümleler kuruyorsunuz. Daha dün okula yeni başlamışken, bugün üniversite sınavına hazırlanıyorsunuz. Belki de yarın torunlarınızla oyunlar oynayacaksınız. Demek istediğim, zaman dediğimiz şey durmuyor, cidden hızlı. Biz boş boş oturup duvara baksak ta, dışarıda gezip tozsak da zaman ilerliyor. Zamanı durduramayız belki, ama doldurabiliriz. Kendinize fayda sağlayacak işler yapmaya çalışarak başlayın mesela. Bir şeyleri sürekli ertelemekten vazgeçin. Ne kadar yaşayacağınız belli değil. Hatta 1 dakika sonrasına bile garanti veremeyiz değil mi? Bulunduğunuz zamandan şikayet etmek yerine zamanınızı güzel şeylerle doldurmaya çalışın. Hayatından sürekli yakınan, şikayet eden ve nefret edenlerden olmayın. Hayatı kendinize zehir etmenin lüzmu yok.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)