Her gün farklı yerlerden şehitler veriyoruz. Allah hepsinin mekanını cennet etsin inşallah. Ama millet olarak duyarsız mıyız biraz pek anlayamadım. Çoğu kimse yine kendi derdinde. Ellerimizi kaldırıp belki biraz dua etsek, ummadığımız kadar faydalı olabilir belki de. Zaten elimizden başka bir şey de gelmez. İşin içine pek siyaset karıştırmak istemem ama, yinede şunu söylemeden edemeyeceğim. Keşke bu terör illetini bitirmek için daha etkili yöntemler kullansalar. Yakalıyoruz, göz altına alıyoruz. Yahu adam vatan haini. Ama yine içerde onu kendi paramızla besliyoruz. Osmanlı'da öyle miydi? Vatan hainleri asılmıyor muydu? Zaten bu kadar büyük bir örgüt göz altına almalarla filan bitecek gibi değil. Neyse dediğim gibi pek siyaset karıştırmak istemem. Tek isteğim duanıza onları da katmanız. Çünkü her gün ölüm korkusuyla başa çıkmak kolay değil.
20 Ağustos 2015 Perşembe
29 Haziran 2015 Pazartesi
DOĞU TÜRKİSTANDA KATLİAM!
Kendi soyumuzdan, kardeşimiz olan insanlar sırf Müslüman oldukları için katlediliyorlar! İnsafsız Çin, Doğu Türkistandaki kardeşlerimize aman vermiyor. Oradaki zengin yer altı kaynakları için milyonlarca insanı katletmek nedir?! Üstelik Çin, gelirlerinin %40`ını Doğu Türkistandan sağlıyormuş. Yazıklar olsun. Hele ki böyle mübarek bir ayda, kardeşlerimiz katledilirken sessiz kalmayalım. Dualarınızı eksik etmeyin. İnsanlık namına hiç bir şeye sahip olmayan Çinliler, şimdiye kadar 60 milyon Türk`ü öldürmüşler. 60 milyon kendi kanımızdan insan öldürülmüş, ve hala bu soykırıma devam ediliyor. Allah kardeşlerimizin korusun, onlara yardımetsin. Ve lütfen siz de dualarınızı eksik etmeyin. #StopTerorismInChina #DoğuTürkistanKanAğlıyor
Yazar
16:19
0
yorum
#DoğuTürkistanKanAğlıyor,
#StopTerorismInChina,
Çin,
Doğu Türkistan,
katliam,
soykırım
25 Haziran 2015 Perşembe
NE ZAMAN ÖLECEĞİZ?
Ne zaman öleceğinizi biliyor musunuz? Tahmin edin mesela, kaç yaşlarında ölürsünüz? 60, 70, 80? Hayır, hepsi yanlış. Ne zaman öleceğinizi bilemezsiniz. Kimse bilemez. Hani bazı hastalara doktorlar der ya, şu kadar ömrü kalmış diye. İşte o bile gerçek değildir. Doktorların da bu kadar kesinmişçesine bilgi vermesi de bir acayip zaten! Düşünün bir. Bir dakika sonrası için garanti verebilir misiniz? "Bir dakika sonra ben kesinlikle canlı olacağım." diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Her an her şey olabilir. Evde yayılarak oturuyor musunuz? Deprem olmayacağı, aniden bir yangın çıkmayacağı ne malum? Sokakta mı yürüyorsunuz? Direksiyon hakimiyetini kaybeden bir sürücünün size çarpmayacağı ne malum? Örnekleri çoğaltabilirsiniz. Demek istediğim şey, ölümün vakti yok. Her an gelebilir. Risale-i Nur külliyatından bu konuyla ilgili bir kesit paylaşacağım:
"Ey nefis! Eğer şu dünya hayatına müştaksan, mevtten(ölümden) kaçarsan kat'iyen bil ki HAYAT ZANNETTİĞİN HÂLÂT, YALNIZ BULUNDUĞUN DAKİKADIR."
Peki ölüm her an gelebilirse, biz ne yapmalıyız?
Yapmamız gereken tüm şeyler, bir cümleyle özetlenebilir. Allah'ın her an bizi gördüğünü bilerek, hissederek yaşamak. Eğer O'nun her an bizi gördüğünü bilirsek, kötü şeyler yapmamaya çalışırız. Bu elbette kolay değil. Ancak başlamak, başarmanın yarısıdır. Ozaman hadi başlayalım. Hele de bu mübarek ayda başlamak, ne kadar da güzel olur!
22 Haziran 2015 Pazartesi
ORUCUN EN MÜKEMMELİ

"Orucun ekmeli (mükemmeli) ise: Mide gibi bütün duyguları; gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani: Muharremattan (haramlardan), malayaniyattan (boş, gereksiz işlerden) çekmek ve her birisine mahsus ubudiyete (kulluğa) sevketmektir."
Biraz daha açalım. Demek istediğim, oruç tutarken kötü şeyler yapmaktan kaçınmalıyız. Yalan söylemek, dedikodu yapmak gibi. Bütün azalarımızla birlikte oruç tutmalıyız. Gözlerimizi harama bakmaktan sakındırmalıyız. Kulaklarımız haram şeyler dinlemek yerine Kur'an dinlemeli. Dilimiz yalan söyleyip, dedikodu yapmak yerine Kur'an okumalı. Peygamber efendimizin(sav) de bu konuyla ilgili bir hadisini paylaşayım:
"Oruç perdedir. Biriniz birgün oruç tutacak olursa kötü söz sarfetmesin, bağırıp çağırmasın. Birisi kendisine yakışıksız laf edecek veya kavga edecek olursa 'Ben oruçluyum!' desin (ve ona bulaşmasın)."
Demek oruç tutarken, her şeyimizle oruç tutmalıyız. Çünkü orucun en mükemmeli, bu şekilde tutulandır.
18 Haziran 2015 Perşembe
HOŞGELDİN EY ŞEHR-İ RAMAZAN!
Uzun zaman sonra yeniden yazıyorum. Biliyorsunuz, bugün on bir ayın sultanı olan Ramazan ayının birinci günü. Oruçlusunuz değil mi? Merak etmeyin, yemeklerden uzun bir süre bahsetmeyeceğim. Ramazan ayı öyle bir ay ki, bu ayda huzursuz olmak imkansız. Bakın Ramazan ayının önemi hakkında İmam-ı Rabbani hazretleri ne diyor: Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur.
Buradan anladığımız üzere Ramazan ayını çok iyi değerlendirmemiz gerekmektedir. Boş şeylerle uğraşmak yerine faydalı şeylerle uğraşmalıyız. Çünkü bu ayda yaptığımız iyi şeylere verilen sevaplar diğer aylara göre kat kat fazladır.
Ramazanda şeytan bağlanır. Ancak bir nefsimizin olduğunu da unutmamak gerekir. Ramazan ayı nefsi terbiye etmenin en güzel zamanıdır. Eğer nefsinizin kölesi olmak istemiyorsanız -ki bahsettiğim şey gerçekten çok tehlikeli bir durum- nefsinizi terbiye etmelisiniz. Nefsi terbiye etmek nasıl olur diyecek olursanız, kısaca bir özetleyelim. Normal zamanlarda bir sevap aslında on yazılır. Ancak ramazan ayında bin yazılır. Üstad Bediüzzaman'ın da dediği gibi: "Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şaban-ı Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çıkar."
Sadece bunu bilseniz Ramazan ayının ne kadar faziletli olduğunu anlarsınız zaten. Ramazan ayını boş geçirmeyin. Düşünsenize bir; sadece bir sayfa Kur'an okusanız bin sayfa okumuş gibi olacaksınız! Daha ne olsun. Sevap kazanmak o kadar kolay ki. Şeytan bağlanmış, sevaplar katlanmış... Nefsinize de biraz hakim olursanız, bu ay sizin için çok faydalı geçecektir. Son olarak bir duayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu ayda, her gece, Cehenneme girmesi gereken, binlerce Müslüman affolur, azat olur. Bu ayda, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır. Şeytanlar, zincirlere bağlanır. Rahmet kapıları açılır. Allahü teala, bu mübarek ayda Onun şanına yakışacak, kulluk yapmayı ve Rabbimizin razı olduğu, beğendiği yolda bulunmayı, hepimize nasip eylesin! Amin. (Mektubat)
10 Şubat 2015 Salı
ZAMANINIZI DOLDURUN
İnsanlar koşuyor. Bir o yana bir bu yana. Kimse zamanın sandıklarından çok daha hızlı geçtiğini anlamıyor. Bir haftanın geçmesini sabırsızlıkla beklerken, bir bakıyorsunuz üç yıl geçmiş oluyor. "Ey gidi günler..." diye başlayan cümleler kuruyorsunuz. Daha dün okula yeni başlamışken, bugün üniversite sınavına hazırlanıyorsunuz. Belki de yarın torunlarınızla oyunlar oynayacaksınız. Demek istediğim, zaman dediğimiz şey durmuyor, cidden hızlı. Biz boş boş oturup duvara baksak ta, dışarıda gezip tozsak da zaman ilerliyor. Zamanı durduramayız belki, ama doldurabiliriz. Kendinize fayda sağlayacak işler yapmaya çalışarak başlayın mesela. Bir şeyleri sürekli ertelemekten vazgeçin. Ne kadar yaşayacağınız belli değil. Hatta 1 dakika sonrasına bile garanti veremeyiz değil mi? Bulunduğunuz zamandan şikayet etmek yerine zamanınızı güzel şeylerle doldurmaya çalışın. Hayatından sürekli yakınan, şikayet eden ve nefret edenlerden olmayın. Hayatı kendinize zehir etmenin lüzmu yok.
2 Şubat 2015 Pazartesi
ÖNCE KENDİNİZİ DEĞİŞTİRİN
"Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez." -Tolstoy
İnsanlar sürekli düşünür. Her saniye akıllarımızda değişik düşünceler döner durur. Çevremizdekilere bakarız, yadırgarız, eleştiririz bazen. Evet, bence bizim en büyük sorunlarımızdan biri de bu: kendimiz yerine çevreyi eleştirmek.
Huyunu veya alışkanlıklarını sevmediğimiz bir insanı değiştirmeye çalışmak ne kadar doğrudur sizce? Ben size insanlığı değiştiremezsiniz demiyorum. Elbette tüm insanlığı, hatta dünyayı değiştirebilirsiniz. Ancak burda önemli bir nokta var. Tüm insanlığı değiştirmeye çalışmaktan önce kendinizi değiştirmelisiniz. Hatta kendinizi değiştirmekten de önce kendinizi tanımalı, öz eleştiri yapmalısınız. Kendini tanımayan bir insan kaybolmuştur. Kaybolmayı kimse istemez değil mi? O halde, çevrenizdekileri ya da tüm dünyayı değiştirmeye çalışmadan önce kendiniz için yapmanız gerekenleri yapın. Önce kendinizi değiştirin, sonra dünyayı.
İnsanlar sürekli düşünür. Her saniye akıllarımızda değişik düşünceler döner durur. Çevremizdekilere bakarız, yadırgarız, eleştiririz bazen. Evet, bence bizim en büyük sorunlarımızdan biri de bu: kendimiz yerine çevreyi eleştirmek.
Huyunu veya alışkanlıklarını sevmediğimiz bir insanı değiştirmeye çalışmak ne kadar doğrudur sizce? Ben size insanlığı değiştiremezsiniz demiyorum. Elbette tüm insanlığı, hatta dünyayı değiştirebilirsiniz. Ancak burda önemli bir nokta var. Tüm insanlığı değiştirmeye çalışmaktan önce kendinizi değiştirmelisiniz. Hatta kendinizi değiştirmekten de önce kendinizi tanımalı, öz eleştiri yapmalısınız. Kendini tanımayan bir insan kaybolmuştur. Kaybolmayı kimse istemez değil mi? O halde, çevrenizdekileri ya da tüm dünyayı değiştirmeye çalışmadan önce kendiniz için yapmanız gerekenleri yapın. Önce kendinizi değiştirin, sonra dünyayı.
27 Ocak 2015 Salı
UÇLARLA YAŞAM
Öğrencilerin çokça kullandığı uçlu kalemler aynı zamanda başa dert almak demektir. Sınav öncesi veya ders öncesinde sıra aralarında dolaşıp dilenci veya işporta satıcısı gibi dolaşarak "0.5 uç var mı?" , "0.7 ucu olan danışmaya çağrılıyor." , "ender bulunan 0.9 ucu bağışlarınızı acil olarak bekliyorum." tarzı acındırıcı uç istekleri sıralanır. Hatta bu yüzden de öğrenciler uç kutularını saklarlar ve yeri geldiğinde aniden çıkartırlar. Özellikle de sınavda uç değiştirmek tam bir eziyettir, kalem dandiktir. Bu yüzden devamlı uçları kırar ve sen sınav ortasında kalemi ameliyat etmeye başlarsın. Kalemin tüm organlarını sıraya dökersin, sınav süren de su gibi akmaktadır. En sonunda öğretmen ya da yanındaki öğrenci görüp dayanamaz ve yeni bir kalem verir sana. Bundan başka uçlu kalemi olan var mı diye sınavın ortasında bağıran biri olarak da ortaya çıkabilirsiniz. Bu nedenle sınavlar da daima yedek kalem bulundurmak gerekir.
Bu arada öğrenciler arasında kutuplaşmalar vardır. Kimileri 0.5çi, kimileri ise 0.7cidir. Aralarında hep bir rekabet vardır ve en iyi uç kalınlığının onlarda olduğunu düşünürler. Hatta uç isterlerken bile havalı bir tavırları vardır. Benimki 0.5, sizin gudubet 0.7'nize kalmadık tavrı tansiyonu arttıran uç ırkçılığına bir örnektir.
0.9 ise az kullanılan bir uç kalınlığıdır. Bu tip uçları genelde ya çok fazla kalemi bastıran öğrenciler kullanır ya da insanlara uç verme derdinden kurtulmak için çakalllık yapan öğrencilerin seçimidir. Biri uç dilendiğinde hemen "benimki 0.9" diyerek, adamın uzaklaşmasını sağlarlar. Genellikle de "Oha o kadar uç kullanılır mı be?" gibi tepki alırlar. Ama yine de mutludurlar, kimseyle uğraşmaları gerekmez.
Anlaşılacağı üzere uçl yaşam gerçekten de karışıktır. Hem dilencilerle uğraşırsınız, hem kırılan uçlarla yıkıma uğrarsınız. Hem de normal kurşun kalem kullananlar kimi zaman sizi aşağılamaya kalkar. Okul böyledir işte.
Yazar
13:51
0
yorum
0.5 uç,
0.7 uç,
0.9 uç,
dilenmek,
kalem ucu,
kurşun kalem,
öğrenci,
öğrencilik,
rekabet,
sınav,
uç,
uçlu kalem
25 Ocak 2015 Pazar
İNSANDAKİ CEVHERLER
Günümüzde, teknoloji oldukça gelişti. Yinede bizler, mesela 128GB`lık bir telefon görsek hayran kalıyoruz. "Vayy be telefona bak sanki uzay mekiği!" diyor insanlar. Peki biz bir insan yapımı olan telefonlara bakmaktan daha muhteşem olan şeyleri görebiliyor muyuz? Kendi hafızanızı düşündünüz mü hiç mesela? Sizce bizim hafızamız kaç GB`lıktır? Ortalama bir insanın 60 yıl yaşadığını ve hafızanın hayatımızdaki çoğu şeyi kaydettiğini düşünürsek, bir insan hafızası içine milyonlarca GB değerinde şey kaydedilebilir. Ne kadar da muhteşem değil mi! Düşündükçe insan gerçekten hayretler içinde kalıyor.
Birde kameralar var. Çok yüksek megapiksel değerine sahip olan kameralar var. Ancak hiç biri bir insan gözü kadar muhteşem bir görüntü sağlayamaz. Gözünüzün kaç megapiksel değerinde olduğunu hiç düşündünüz mü?
İnsanlar, yani bizler, etrafımızdaki birçok şeyi inceleriz ama kendimizdeki cevherlerin farkında olamayız. En güzel şekilde yaratılan gözlerimiz, kulaklarımız, burnumuz, dilimiz ve daha birçok organımız bize bu dünyada bir amacımız olduğunu hatırlatmalıdır. Bizi böylesine harika yaratmış olan Yüce Allah boşuna (haşa) yaratmış olamaz değil mi? Neden yaratıldığımızın farkında olup, görevlerimizi yerine getirmeliyiz. Küçücük bir hayvan olan arının bile bal yapmak gibi büyük bir vazifesi varsa, insanın vazifesinin olmaması çok saçma olmaz mı? Vazifelerimizi bilip yerine getirmemiz, kendimize yapacağımız en büyük iyiliklerden biri olur.
18 Ocak 2015 Pazar
EVRİM SAÇMALIĞI
Evrim teorisindeki
saçma olan şeylerden biri de canlıların mutasyona uğrayarak farklı canlı türlerini oluşturmuş olmasıdır. Mutasyon
demek, bir canlının genetik yapısının bozulmuş olması demektir. Yani
bir canlının en sağlam hali mutasyonsuz halidir. Bu bilgi de evrim teorisini çürütür. Bir canlının mutasyona uğrayarak daha
gelişmiş bir canlıya dönüşmesi imkansızdır. Sizce insan gibi muhteşem, düşünebilen, hayal edebilen, duyguları olan bir varlık bir hayvanın mutasyonu
sonucu oluşmuş olabilir mi? Bizi mükemmel şekilde yaratan bir Yaratıcı vardır. Gördüğünüz gibi, evrim teorisinin dayanıksızlığı bizlere evreni yaratan muhteşem güç sahibi
bir Yaratıcı`nın olduğunu gösteriyor. Allah, herşeyi mükemmel bir şekilde yaratmıştır.
Bu konu
oldukça geniş bir konu. Benim yazabileceklerim bu kadar. Daha fazla bilgi edinmek
isterseniz kitaplardan ve internetten yararlanabilirsiniz. Doğru bir kaynak
olmasına dikkat edin. Sonra görüşmek üzere, hoşçakalın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)